Translate

25 Kasım 2012 Pazar

İSMET ÇABUK SANAT ÖĞRETİSİ


"Büyük başarıların sahipleri küçük işleri titizlikle yapabilme 
sabrını gösteren kişilerdir." 
Schiller

"Çok iyi biliyorum ki benim yeteneğim özel değil.
Beni fikirlerime götüren, merak, sabit ilgi, inatla tahammül etme ve kişisel sorgulamadır."

Albert Einstein


"Bizi biz yapan alışkanlıklarımızdır"

Resim yapmayı öğrenmeyeceksiniz, sadece yeni bir alışkanlık edineceksiniz... Resim çizmeyi biliyorsunuz zaten... 

Herkes resim yapabilir; teknik bilmek gerek... 
Öğrenilecek şey nasıl bakacağız ve göreceğiz... Görmeyi başardıktan sonra, araç gerecin nasıl kullanıldığını öğrenmek çok basit...

Düşüncelerimiz eylemlerimizin kaynağıdır.
Eylemlerimiz alışkanlıklarımızın nedenidir.
Alışkanlıklarımız karakterimizi, kişiliğimizi şekillendirir.
Karakterimiz ise geleceğimizi örgütleyen en önemli faktördür...

Yeni alışkanlıklar kazanmak için buradasınız... Önceki alışkanlıklarınızdan bazıları yanlış... 
O yanlış alışkanlıklarınızın yerine yenilerini kazanacaksınız... Bu çok kolay bir şey... Basit alışkanlıklardan bahsediyorum...
Örneğin; kalemi hep bastırarak çizmeye alışmış olmalısınız...
Bu durumda, yeni alışkanlığınız; bastırmadan çizmek olmalı. Kolay değil mi? 
İşte bunun gibi, basit yeni alışkanlıklar...

Siz resim yapmayı zaten biliyorsunuz...
Size resim yapmayı 'ÖĞRETMEYECEĞİM'...
Sadece yeni alışkanlıklar kazanmanıza yardımcı olacağım...

Yukarıda ÖĞRETMEK kelimesi kullandım...Özellikle kullandım...ÖĞRETMEK diye bir şey yok...(Bu, toplumun söyleminden farklı bir söylem)
Ama ÖĞRENMEK diye bir şey var...

"HİÇ KİMSE KİMSEYE BİR ŞEY ÖĞRETEMEZ; HERKES KENDİSİ ÖĞRENİR."

Öğretmen bir kişi, öğrenci ise çok kişi... Öğretmen anlatıyor kaç kişi öğreniyor...
Dinleyenler, dikkatini verenler ve isteyenler öğreniyor...

Mevlana diyor ki: "Benim ilmim muhatabımın anladığı kadardır"

Öğrenmek İSTEMEYE bağlı...İstemek de GEREKÇE'ye bağlı...Israrla istemeniz, gerekçenizin sağlamlığına ve şiddetine bağlı...Ne kadar gerek duyuyorsanız o kadar istersiniz...Bu her şey için böyledir...

"İSTEMEK İNSAN HAYATININ 

ANAHTARIDIR"

Nasıl isteyeceksiniz?

DAMLAYAN SU GİBİ...

Damlayan su, mermeri oyma gücünü 

nereden alır?

ISRARINDAN VE SÜREKLİLİĞİNDEN

İSTEMENİZDE ISRAR VE SÜREKLİLİK YOKSA, GEREKÇENİZ ZAYIF DEMEKTİR.

BAŞARMA İHTİMALİNİZ; BAŞARABİLECEĞİNİZE İNANDIĞINIZ KADARDIR.
Niyetlerimizle uyuşmayan isteklerimiz, kabul edilmeyecektir.

Kastımızla çelişen çabalarımızın sonucunu göremeyeceğiz...

İSTEDİĞİNİZ ŞEYİ NE KADAR İSTİYORSUNUZ?
W göre, genç bir adam Sokrat'a nasıl bilge
olunabileceğini sormuş.
"Benimle gel" demiş Sokrat. Delikanlıyı alıp nehre götürmüş, başını suyun altına sokmuş. Delikanlıyı havasız kalana kadar orada tutmuş. Sonra bırakmış.
Delikanlı doğrulunca, Sokrat ona sormuş: "Başın suyun altındayken en çok neyi arzuladın?"
"Hava arzuladım" demiş delikanlı.
Sokrat başını yavaşça sallamış." Bilgeliği de; kafan suyun içindeyken havayı arzuladığın kadar arzuladığında, ona sahip olursun."
Aynı şekilde siz de,
* Hayatınızdaki belli bir engeli aşmak için yoğun ve samimi bir istek duyduğunuzda,
*Bir çıkış yolu olduğuna dair kesin karara vardığınızda,
*Bunun takip etmek istediğiniz yol olduğuna kesin olarak inandığınızda,
zafer mutlaka sizin olacaktır.
(Bilinçaltının Gücü-Joseph Murphy, Sayfa 238 )


Eğitiminiz iki aşamalı olacak.
1- ALGI: Görmeyi Öğrenmek
2- ÇİZİM: Çizim Öğrenmek

Burada en önemli şey GÖRMEYİ ÖĞRENMEK'tir...


Görmeyi ve Çizimi Öğrenmek için, BEYNİN Eğitime ihtiyacı var...Beyin derken de SAĞ LOP'u kastediyoruz...SOL LOP'un devre dışı kalmasını sağlamamız gerek.
Gözün ve elin eğitime, kesinlikle ihtiyacı yoktur... Beyin eğitildikten sonra her şeyi doğru görür ve elinize daha iyi hükmedersiniz, o da istediğiniz gibi çizebilir. Hem de çok mükemmel bir şekilde...

"EL DIŞARIYA UZANAN BİR BEYİNKALEM'SE ONUN DİLİDİR."

Elimizi beynimizin bir uzantısı haline getireceğiz...


Nasıl?

Yeni alışkanlıklarla...

Öncelikle bakış açımızı değiştireceğiz...

Birinci görevimiz Ezberci Mantıktan kurtulmak olacak...
Toplumun bize ezberlettiği şeylerden kurtulmakla işe başlayacağız...

Başla...

İnsanlar yetenekli ve yeteneksiz 
diye ikiye ayrılmazlar...

Ya?

"YETENEKSİZ İNSAN YOKTUR;

 YETENEĞİNİ ORTAYA KOYAMAMIŞ, ORTAM BULAMAMIŞ YA DA YANLIŞ YÖNLENDİRİLMİŞ İNSAN VARDIR"

Yani herkes YETENEKLİ'dir...

YETENEK NEDİR?

NOT: Yıllarca kafama takılıyordu; oturdum YETENEK Tarifi yaptım... Beğenmezseniz siz daha güzelini yapın.
Gerekçe/İstemek, Sabır, Dikkat, Hissetme, Kıyaslama, Önemseme, Algıda Seçicilik, Odaklanma, Hayal Gücü, Tekrar, Ritim, Denge, Israr, Süreklilik, Coşku, Hatırlama, Düzeltme, Sonuçlandırma ve Sunum
İsmet Çabuk
7 HAZİRAN 2019 CUMA 



Yetenek konusunda yapılan en kapsamlı araştırmalardan birisi aşağıda verilmiştir...


Marcus Buckingham ve Richard M.Vosburgh (2001) yetenek yöneticilerine ışık tutmak ve ellerindeki insan kaynağını en iyi şekilde değerlendirmelerine yardımcı olmak için “yetenek” kavramına bir açıklık getirmeye çalışmışlar. Birlikte hazırladıkları akademik makalede, yetenek kavramını anlayabilmek için öncelikli olarak aşağıdaki üç ana kavrama dikkat çekiyorlar.(1) Bunlar sırasıyla şöyle:

1. Beceri: Beceri, bir işi yapabilmek için belli bir tekniği veya metodu uygulayabilme kabiliyetini simgeliyor. Bir bilgisayar programını kullanabilmek, ya da bir röportaj esnasında doğru soruları doğru anda yöneltebilmek gibi. Beceriler, daha önceden hazırlanmış ve sistematik bir şekilde birbirini takip eden adımları uygulayarak sonradan öğrenile bilinen yetiler.

2. Bilgi: Bilgi, hem varlığı bilimsel olarak kanıtlanmış kesin ve gerçek olguları (explicit), hem de bu gerçekleri uygularken yapılan yanlışlardan öğrenilen ve herhangi bir yere kayıt edilmemiş soyut kavramları (tacit) ifade ediyor. Bu açıdan bilgi de sonradan öğrenilen bir yeti.

3. Yetenek: Yetenek bir kişinin sürekli yaşadığı duygu, düşünce ve davranışları üretici bir şekilde hayatının her alanına uygulaya bilmesidir. 

Bu tanımlamaya göre stratejik düşünebilmek ve empati gösterebilmek yetenek olduğu kadar; azim, sabır veya sabırsızlık gösterebilmek ve konsantre olabilmek de bir yetenektir.
Bu üç tanımlamadan yola çıkan Buckingham ve Vosburgh, yetenek kavramının, beceri ve bilgi kavramlarına göre sonradan öğrenilmesinin daha zor olduğunu vurguluyorlar. Dolayısıyla yöneticileri önce ellerindeki insan gücünde var olan yetenekleri belirlemeye, daha sonra bu yetenekleri bilgi ve becerilerle destekleyerek geliştirmeye teşvik ediyorlar.


(Yeteneksizim diyerek kendinize hakaret etmeyi seviyorsanız,  HEPİMİZ BU ORMANIN ODUNUYUZ DİYE SÖYLEYİN)

HER ODUN YANMA YETENEĞİNE SAHİPTİR... Sorun TUTUŞTURMA sorunudur...


Şimdi!

 


"HEPİMİZ BU ORMANIN ODUNUYUZ"

HEPİMİZİN YANMA VE YONTULMA YETİSİ VARDIR...

Tutuşturmasını bilen için, yanma ve kalori verme şeklimiz farklı...

Toplum bu konuda çok yanıltıcı...
Yetenek konusunu sorgulamadığımız için biz de suça ortağız...

İPhon'un ve Mac Bilgisayarların mucidi (geçenlerde pankreas kanserine yenik düşen )
Steve Jobs bakın neler söylüyor:



"Ben teknoloji üretmenin sezgi ve yaratıcılık gerektirdiğini, sanatsal üretiminse disiplin gerektirdiğini anlayan az sayıda kişiden biriyim."

Sanatsal üretme neyle ilgiliymiş?

DİSİPLİN'le...

Evet buna binlerce örnek verile bilir...


Çok çalışmak yok... Etkin çalışmak var..
İnsan çok çalışarak bir şeyler öğrenebilir, ancak hiç kimsenin çok zamanı yok...
Etkin çalışmada sistem ve yöntem var...Çok çalışmada hiç bir şey yok...Hayattan tad ve zevk alanlar, hayattan bir şey anlayanlar etkin anlamaya çalışanlardır...

Çizimleriniz bilinçle değil bilinçaltıyla olacak...Çizgileriniz elinizin değil beyninizin çizdiği çizgiler olacak...Elinizi beyninizin bir uzantısı gibi kullanacaksınız...

Çizim yapmak; merdivenden inip çıkmak kadar doğal olacak...Bisiklet sürmek kadar spontane yani kendiliğindenlik haline dönüşecek...İmzamız kadar sahici ve bizden olacak...
Estetik ve Akıcı olacak...

Gözünüzü kullanarak beyninizi eğitin...

Ormana bakarız ağaçları görmeyiz; ağaçları görürüz yaprakları görmeyiz; yaprakları görürüz üzerindeki kelebeği görmeyiz; kelebeği görürüz beneklerini görmeyiz...
Dikkat edersek görürüz...
Dikkat edenlerden olacağız...
Hayata, dikkat edenler, daha etkin bakanlar görüyorlar...

 "DÜŞÜNCELERİNİZİ DEĞİŞTİRİRSENİZ, KADERİNİZİ DE DEĞİŞTİRİRSİNİZ"




BİLİNÇ ALTINIZLA ÇİZECEKSİNİZ...


Yaptıklarımız o kadar bizimle bütünleşecek ki "Otomatik" bir davranış halini alacak... Bisiklet Sürmek gibi olacak, merdivenden inip çıkmak gibi olacak...SPONTANE olacak...Spontane Fransızca bir kelimedir, manası da; Kendiliğindenlikdir... Herşey kendiliğindenlik haline dönüşecek...BİLİNÇALTINIZIN HAREKETİNE DÖNÜŞECEK...


Bir düşünür, "Dikkat edenlerin dikkat ettiklerini okuyarak bilim adamı oldum" diyor...

YİYECEKLER BEYNİMİZİ ÇOK ETKİLER
 HAFIZA VE ZEKAYI BESLEYEN YİYECEKLERİ ARAŞTIRIN...

 

 İNSANOĞLUNUN GİZLİ HAZİNESİ:

 SABIR


• Sabır zaman mefhumuyla ilgili hem duygu hem de değer boyutu olan bir kavramdır. Canlılar arasından insan dışında hiçbir varlıkta zamanla ilgili zihinsel bilgi yoktur. Bu da diğer yaratılmışlarla ve beyinlerin genetik yapısı dolayısıyla geçmiş ve gelecekten haberdar olmadıklarını gösterir. Yeryüzündeki vakti fark edip soran yalnızca insandır. Zaman kavramının bize hatırlattığı en önemli duygu sabırdır.

Hayata dair dikkatle bakıldığı zaman gördüğümüz en büyük netice sabırdır, sabır bir yönüyle vakti yönetme sanatıdır. Sabır bazı engeller karşısında toleranslı olmasını sağlarken beklemeyi şart koşar. Sabır erdemine sahip olan her insan, dünyanın en kıymetli hazinesi olan zamanı güzel bir şekilde yönetir ve başarılı sonuçlar elde eder.

Sabır erdemi insanı hakikatlere götüren eşsiz bir merdivendir. Sabır erdemi vakti ve zamanı geldiğinde hamle yapmayı ve mutlak zaferi elde etmeyi temin eder.
Toplum ve milletimizin sosyolojik ve antropolojik değerlerle yaşadıklarını gözlemlediğimiz zaman sabır içerisinde hareket ettiklerinde galip, telâşe kapılık acele ettiklerinde mağlup oldukları görülmektedir. Başarılı bir eğitim sisteminin temel yapı taşı sabır erdeminin büyük bir olgu içerisinde beyinlerde var olması ile oluşması mümkün olan bir değer olduğu günümüz dünyasında açık bir şekilde görülmektedir.

Toplum ve milletimize, sabır olgusunu anlatılması, tanıtılması, o güzide lezzetin tattırılması gerekmektedir. Büyük birliktelikler uzun hedefli vizyon planlarıyla oluşmaktadır. Bunun temel yapı taşını her zaman sabır erdemi inşa etmektedir. Sabır erdemi iç huzuru sağladığı gibi ruhsal dengemizin otokontrolünü dizayn eder. Bakış açılarında ortak noktalar oluşturup farklı açılardan aynı odak noktayı görmeyi sağlar. Sabır nimetin başıdır. Bu nimetten ne zaman fazlasıyla istifade etmeye başlarsak işte o zaman mutlak başarıya ulaşırız.

Sabır olmadan asla doğru orana ulaşılmaz, gerçek elde edilemez, böylece ön yargı ve hislerde bozukluk oluşur, kişi ya da grupları daima yanlış kararlar almaya sevk eder. Dışarıdan empoze edilen doğruluğu tartışılır fikirler hedef haline getirilerek toplum ve millet yanılgıya uğratılarak bilmeden dış mihrakların uyguladığı politikaların alt zeminini hazır hale getirmenin telaşı içerisinde olurlar. Eğitim ve sosyal yaşamda yok saydığımız ya da görmezden geldiğimiz değerler aslında hayata dair bizleri başarısızlığa sevk eden unsurları oluşturmaktadır.

Zaman yönetimini sağlayan, başarılı olmayı hedefleten, iç huzuru ve mutluluğu kazandıran, insanı olgunlaştıran, ufku aydınlatan, yardımlaşmayı ve dayanışmayı tetikleyen, fikir ayrılıklarında uzlaşı sağlayan, bilimsel değerlerde başarılar elde etmeyi nitelikli kılan, sabır erdemini ilim ve bilim öncülüğünde, sosyal politikalar aracılığıyla kazanmalıyız.

DÜŞÜNEN İNSAN


Yetenek Nedir?


Çok iyi biliyorum ki benim yeteneğim özel değil.
Beni fikirlerime götüren, merak, sabit ilgi, inatla tahammül etme ve kişisel sorgulamadır.1
-Albert Einstein

Sahne (gösteri) sanatlari egitimi veren okullara giriş sınavlarında adayların test soruları cevaplayarak ya da yazarak değil, bizzat jürinin karşısına çıkarak o kurumdaki eğitim verenlere bu işe yatkın olup olmadıklarını göstermeleri gerekiyor.Türkiye’de ve dünyada gösteri sanatları eğitimine ilk adım atılırken uygulanan bu işlem genç adaylar için sahne sanatları ışıklı dünyasının ardındaki gergin gerçek, bitmez tükenmez bekleyişle belki de ilk karşılaşma. Özellikle batı dünyasında  pek çok adayın meslek yaşamlarının büyük bölümü boyunca iş bulmak için geçmeleri gereken seçmelerden ilki.  Sahne sanatları eğitimine başlamak için önce görülmek ve dinlenmek gerekiyor.

Yetenek sınavı diye de adlandırılabiliyor bu sınavlar. Adayların yetenekli olup olmadıklarına o kurumdaki öğretmenler karar veriyor. Kişinin malzemesindeki sınırlar ve olanaklar göz önünde bulundurularak adayın bu mesleği yapmasının ona ve mesleğe bir yarar sağlayıp sağlamayacağı konusunda  belirtilen öngörü yetenek sınavlarının sonucunu olusturuyor.

Çocuklarda  yeteneğin olup olmadığı bazı sanat dalları için daha çabuk anlaşılır (müzik,dans,tiyatro, resim). Çocuk, doğasıyla ilgili ipuçlarını çok daha çabuk ve net verir. Doğa onu yollarken içine koyduğu hazinelerin farkedilmesi, geliştirilmesi ve daha sonra başkalarıyla paylaşılması için aile ve öğretmenlere ihtiyaç duyar.

Yetenek çocuklarda kendini daha çok o eyleme olan  ilgiyle veya çocuğun o alanda gösterdiği normalin üzerinde kavrama ve uygulamadaki  kolaylıkla belli eder. Aileye düşen, çocuğu sıkmadan ona yeteneklerini keşfedeceği alanı sağlamaktır. Bu, hem çocuğun hem de onunla ilişkide olanların uzun vadede mutluluğu için önemlidir. Aristotales’in dediği gibi: Yeteneğinle, dünyanın ihtiyaçlarının kesiştiği yerde senin hizmet alanın yatar.

Gençler yeteneklerini ortaya çıkarıp geliştirecekleri aile, usta-çırak veya okul ortamından gelmemişlerse üzeri örtülmüş, ürkek yetenekleriyle tekrar bağ kurmak için sınava büyük bir korku ve güvensizlikle giriyor olabilirler.Bu yüzden sağlıksız aile şartları, imkansızlıklar ya da baskıcı eğitim ortamında büyümüş gençlerin saklanmış yeteneklerini, gerçek potansiyellerini okumak ve değerlendirmek çok hassas bir iştir. Aşağıdaki yazı yeteneğin ne olduğu üzerinde düşünmek ve yetenek-sanatçı ilişkisini kavramak üzere kaleme alınmıştır. Son bölümde ise Oyunculukta Yetenek konusu kısaca incelenecektir.

Yetenek tam olarak nedir ve sanatçı olma yolunda nasıl bir etkendir?

Herkesin bir yeteneği var. Nadir olan, yeteneği , seni götürdüğü o karanlık bilinmeyen yere kadar izleyecek cesareti bulmak.2
-Erica Jong

Yetenek: birşeyi yapabilme yatkınlığı, kabiliyet.
Kabil (Ar.) : olabilir, olanaklı.

Yeterlik: bir işi yapma gücünü sağlayan özel bilgi, ehliyet.
Ehil ( Ar.): bir işin eri, erbab

Yetkin: gerekli olgunluğa ve bütünlüğe erişmiş kişi
(Türk Dil Kurumu, Resimli Türkçe Sözlük)

Talent ( Lat.): Antik Yunan, Roma ve Asurlar’da kullanılan ölçü ve para birimi
(Oxford, Advanced Dictionary of Current English)

Yeteneğin bir tanımı kişinin belli bir eyleme karşı doğasında olan  yatkınlık, o eylemi yapmaya yarayan özelliklerin işlenmeye, gelişmeye uygun olması şeklinde yapılabilir. Ancak sanatsal yeteneğin tanımı konusunda okullardan okullara fark oldugunu söylemek yanlış olmaz. Bir okulun yetenek olarak gördüğünü diğer okul sadece kolaylık olarak adlandırabilir. Yeteneğe daha çok yaratıcılık ve kişilik özelliklerine bakarak “yetenek“ diyen okullarda, bir dansçının esnek ve orantılı vücudu kolaylık, dans ederek kendini ifade etmek isteyen ruhu, yaratıcılığı, kültürü, çalışkanlığı, ruhsal ve zihinsel açıklığı yetenek olarak adlandırılabilir.

O zaman yetenek sahne sanatlarında daha evrensel anlamıyla şu şekilde de tarif edilebilir:

Fiziksel, zihinsel  ve ruhsal özelliklerin söz konusu konuyu kavramak ,kendini bu  konuda geliştirmek ve ifade etmek  için uygun olması.

Latince kökenli yine yetenek anlamına gelen  ‚talent’ kelimesinin bir diğer anlamının Antik Yunan, Roma ve Asurlar’da kullanılan para birimi olduğunu düşünürsek yeteneğe şöyle bir yorum da ekleyebiliriz:
‘Bu kişinin bu konuya yatkın özellikleri onun bu işle para kazanma ( karnını doyurabilme ) ihtimalini barındırır.’
Ancak dünyada ve Türkiye’de örneklere bakılacak olursa ‘çok sanatsal yetenek =çok para’ gibi bir denklemin her daim kurulabileceğini söylemek yanlış olur.

Yeterlik bir işi yapma gücünü sağlayan özel bilgi ( eğitim,tecrübe) anlamına geliyor. Bir sanat dalında  fiziksel kolaylığı olan ya da olmayan kişiler eğitim, bilgi ve çalışmayla gelişir, açıklarını kapatarak olumsuzluğu menfaate çevirebilirler. Zihinsel, ruhsal ve duyusal diğer yetenekleriyle fiziksel olarak onlara verileni mümkün olan en işlevsel  hale getirebilirler. Sanatçı olmakta,  meramını anlatmak isteme dürtüsü saklıdır. Bu yüzden elindeki enstrümanın sınırları ve olanakları içinde sanatçı bunu anlatmanın eşsiz yolunu zaten keşfeder.

Yetkin ise gerekli olgunluğa ve bütünlüğe erişmiş kişiye verilen sıfat. Bu bütünlükte, geliştirilmiş fiziksel, zihinsel özelliklerin yanında  kişinin karakter ve ruhsal özelliklerinin de bulunduğunu vurgulamak gerekir. Yetenek bir alanda yüksek derecede olabilirliğin görünen  ama henüz işlenmemiş yanıysa yetkin olmak bu olabilirliğin eğitim, tecrübe ve kişisel özelliklerle kaynaştıktan sonra hayata geçmiş halidir. Yetenek yeterlikle birleşip yetkin olmaya doğru çiçek gibi açilan ve büyüyen temel bir olgu olarak karşımıza çıkar. Sonunda yetkin olmakla yetenek birbirini besler durur.

Bir sanatçının yetenekli adledilmesiyle sanat eğitimine yeni başlayan birinin yeteneğinin onaylanması arasında fark olacağına inanıyorum. Yetkin kişi, doğuştan gelen yatkınlıklarını bilgi, tecrübe, yaratıcılık ve kendi kişisel değerleriyle beslemiş ve beslemeye devam etmektedir. Ürettiklerine bunu dürüst, kendine özgü bir estetik bütünlükle yansıttığında ve izleyeni ruhsal ,duyumsal ve zihinsel olarak etkilediğinde  bir kez daha yetenekli olarak adledilir. Oysa sanat eğitimine yeni başlayan kişiye yetenekli dendiğinde henüz gelişmemiş ama geliştirilebilecek özelliklerin varlığı kastedilmektedir.  Yani yeni başlayan kişide sürecin olabilirliği yetenek olarak değerlendirilir. Yetkin kişide ise süreçten sonra ortaya çıkan.

Sanatta yetenek, bilgi ve tecrübe, yetkinliğe doğru kademe kademe gelişen ve birbirini besleyen olgulardır. Biri olmadan sanat da sanatçı da eksik kalır.  Yani sahne sanatlarinda yetkin olmak için kişisel özelliklerle birlikte yetenek, bilgi, tecrübe ve yaratıcılık gerekir. (Bilgi ve tecrübeyi edinme yollarının çeşitliliği başka bir yazı konusu.)

Sesi opera söylemeye yatkın olmayan bir insanın bu konuda sahne üzerinde yetkin olması mümkün değildir. Aynı şekilde duyduğu sesi tekrar edemeyen, müzik cümlelerini hissetmeyen, ritim duygusu olmayan bir kişiye o alanda bir yatkınlık, şarkı söylemeye doğru  bir olabilirlik verilmemiştir. Bu o kişinin doğasında yoktur. (Ama bu kişi yine de sevgisi, merakı, isteği doğrultusunda  ses mekanizması konusunda teorik tüm bilgileri edinebilir.)

O halde sahne sanatları sınavında yetenek var  ya da yok dendiğinde belirli bir eyleme karşı o kişinin gösterdiği kavrama / uygulama kolayığı ve fiziksel, ruhsal malzemenin o alanda gelişime açık olup olmadığı kastedilmektedir.

Adaylar sınava çeşitli nedenlerden başvuruyor olabilir; kimi ünlü olmak için, kimi ailesi istedigi için, kimi ailesine rağmen kendi istediği için, kimi tesadüfen, kimi diploma alıp iş bulabilmek için, kimi sevdiği alanda eğitim almak için, kimi görülmek ve sevilmek için…. Adaylar , mesleğin geleceğini ve adayın bu meslekle uyumunu göz önünde bulunduran  jüri tarafından değerlendirilir. Bu, mesleğe ve adaylara saygı açısından doğru bir aşama. Çünkü red cevabı bazı kişiler için ( o an öyle hissetmeseler bile) hayatlarıyla ilgili onları daha sağlıklı bir karar vermeye yönlendirebilir.

Dans sanatının devam etmesi icin dansçilara ve koreograflara ihtiyaç var, tiyatro sanatının devam etmesi icin oyunculara, oyun yazarlarına, yönetmenlere, aynı şekilde müziğin devam etmesi için de müzisyenlere . Sanatın bütün dallarında, sanatı besleyecek ve sanatın besleyeceği insanlara ihtiyaç var. Adayların sanat dalını seçtiği kadar sanat dalı da adayları seçer.

İnanıyorum ki kişi bir eyleme yetenekli olduğunu aslında önce kendi hisseder. Çünkü yetenek onun içindedir. Çocukken de kişi, yeteneğinin bir şekilde ona varlığını fısıldadığı anları deneyimler. Deneyecek, gelişecek  alan verildiğinde çocuk kendi kendine keşfettiği yeteneğini kendi yolu yordamıyla, farkında olmadan çevresine bildirir. Yetenek, çocuk o eylemi ya da o eyleme benzer eylemleri yaparken çocuğun aldığı haz ve çevreden gelen dürüst tepkinin birleşmesiyle zaten ortaya çıkar. Yumurtadan çıkan deniz kaplumbağalarının suya koşması gibi, çocuk , ona imkan verildiği takdirde bazı yeteneklerini  hızla keşfeder ve çevresine bildirir. Ama o yeteneğe ad koyması, ona  güvenmeyi öğrenmesi, ve o yetenekle nereye kadar ne yapabileceğini bulabilmesi için destek, yönlendirme ve zaman gerekir. Yaşla kendini belli eden yeteneklerin farkedilmesi için de yine deneme-yanılma alanının bulunması önemlidir.

Dolayısıyla yetenek sınavlarında sağlıklı şartlarda yetişmiş bir genç  yeteneğini, sevgisini ve öğrenme isteğini seçtiği bir rolü oynayarak,doğaçlamayla, şarkı söyleyerek, dans ederek ya da seçtiği müzik aletini çalarak anlatır. Adayın tüm heyecan ve şüphesine rağmen sınavda verdiği mesaj aslında şudur:“Ben bu eyleme karşı içimde ilgi,sevgi ve yatkınlık keşfettim. Bu yatkınlık bu mesleği icra etmem ve bu kurumda verilecekleri almam için yeterli mi?„  ve “ Siz bana istediklerimi verebilir misiniz? „

Jürinin yaptığı ise (yine sağlıklı şartlarda) daha tecrübeli bir göz olarak kişinin kendinde keşfettiği ilgi,sevgi ve ( bazen geliştirmiş olduğu ) yeteneğin işlenebilirliği, varsa yanlış alışkanlıkların düzeltilebilirliği ve adayın erişebileceği yetkinlik konusunda öngörü bildirmektir. O kurumun bu kişinin gelişimi için yeterli olup olmayacağı da göz önünde bulundurulur. Jüri kişinin kendinde keşfettiğini ya onaylar ya da onaylamaz. Bu durumda adayın yapacağı iki şey vardır:

1) Neden kabul edilmediğini öğrenmek
2) Harekete geçmek : mücadele etmek ya da yön değiştirmek
          a) Hala o kurumda okumak istiyorsa eksiklerini gidermek ve yeniden denemek
          b) Başka kurumlara başvurmak ya da bilgiye,tecrübeye ulaşacağı başka yolları aramak
          c) Sanat dalını, geliştireceği ve sevdiği bir uğraş olarak kabul edip , başka bir alanda eğitimi seçmek.

Ancak ünlü olmanın neredeyse bir meslek gibi görüldüğü ülkemizde, sanatçı kavramının sadece güzel görünmek, şöhret, para kazanmak üzerinden tarif edilmesiyle yeteneğin tanımının en azından günlük hayatta değiştiğinin de gözden kaçmaması gerekiyor. Yazının başında bahsettiğim iki farklı yetenek tanımlaması ve başka tanımlamalar birbirine karışabiliyor :

1) Yetenek = her sanata yeteneği olan kişi zaten sanatçıdır
Doğuştan sanatçı olmak;  doğuştan gelen yatkınlığın mükemmel olduğu ve geliştirilmeye ihtiyacı olmadığı kanısı  ( Süreci ve bilgiyle gelen gelişme imkanını göz ardı eden görüş)

2) Yetenek = Allah vergisi özellikler, eğitim, tecrübe, çevre, kişisel gelişim ve yaratıcılıkla beslendikçe yeniden ve her daim tarif bulan  kavram. ( Sürece,  her daim olgunlaşma  imkanına açık)

3) Yetenek = Yetenek sahnede güzel görünmektir. (Güncel standartlara uyan güzelliğe sahip herkes sahneye çıkabilir diyen görüş)

3) Yetenek = Sahneye çıkan herkeste yetenek vardır. Sahneye çıkan herkes sanatçıdır. ( Sanat nedir ve kimlere sanatçı denir sorularıyla bu ayrı bir yazı konusudur)

“Fiziksel güzellik oyuncu olmak için şart değildir. En iyi oyuncular,erkek ya da kadın, güzelliği seyirci için yaratabilenlerdir. „3
                                            -Uta Hagen

Sanata her yeteneği olan kişi sanatçı olacak diye bir kural yoktur. Bazen bu konuda çok yetenekli kişiler sanatçı olmayı seçmeyebilirler. Ya da sanatçı olurlar ama tanınmazlar ya da yaptıklarından para kazanmazlar. Gösteri sanatlarından para kazanan ya da ünlü olan her kişi de sanatçı değildir. Sanatsal yetenek, ün ve paranın birbirleriyle doğrudan doğruya ilgisi olmadığını düşünüyorum. Ama aynı zamanda bu demek değildir ki çok yetenekli biri zengin ve ünlü olamaz.

Bazen az yeteneği olan kişiler azimleri, çalışkanlıkları sayesinde sanatsal değeri yüksek işlere imza atabilirler, üstün yetenekli kişilerden beklenen ama onların yapmadığı şekilde kaliteli çalışmalar yapabilirler. Yeteneğin nereye evrileceği kişinin kendiyle ve yaşadığı çevreyle bağlantılı. Aynı zamanda kişi için sanat, başarı ve mutluluğun ne anlama geldiği sorularının cevabıyla yakından ilgili . Bazısı için başarı çok para kazanmak ve ünlü olmak olabilir. O zaman sevgi ve enerjisini o doğrultuda harcayacak yeteneğini buna hizmet etmek için kullanacaktır. Kimisi için  başarı başka ölçülerdir. Kimisi sanatı kişisel gelişim yolunda bir yoldaş olarak görür. Kimi doğru eğitim ve bilgiyi arar. Kimi saklanan duygu, düşünceleri gerçeğe ihanet etmeden yaratıcılığıyla ortaya döker, sanatsal estetiğin ne olduğunu bulmaya çalışır. Bunu yaptığında da kendini başarılı hisseder. Kimi için bunu yaptıktan sonra alkışlanmak çok önemlidir, kimi için tanınmak, bazısı için sadece bilgiyi paylaşma başarıdır, kimi için bunların karışımı. Kimi çeşitli nedenlerle sanatla ilgisi olmayan bambaşka bir iş yapar. Sanatsal yeteneğini bambaşka bir alanda farklı bir şekle dönüştürür. Böyle kişiler çalıştıkları / bulundukları ortamlara sanatı getirerek ya da sanatı ve sanatsal aktiviteleri çeşitli şekillerde destekleyerek sanatsal yeteneklerini  hizmete dönüştürürler. Belki de önemli olan yeteneğin kişinin dünya görüşüne, kişiliğine ve isteklerine uygun olarak gelişebilmesi ve sonunda hizmete dönüşmesidir.  Sanatta nasıl hizmet edilmiş olduğuna karar verecek olan zaman, üretilen eserler ve bilinçli izleyicilerdir. Yine de yeteneğin ve sanatın ne olduğu , eğlence yanı ağarlıklı işlerle, kişiyi birtakım gerçeklerle yüzleştirenlerinin ayırdedilmesinin sanatsal kültürü oluşturacak bilinç açısından önemli olduğunu yeniden vurgulamak  boş olmaz.

OYUNCULUKTA YETENEK

Oyuncu olacak kişi için yetenek gereklidir. Yeteneği Tanrı verir. Ama yalnız yetenek yetmez. Karakter, ahlak, dünya hakkında görüş, alınan eğitim ve tüm bunların geliştirilmeye devam edilmesi oyuncu olmak için şarttır.
                                               -Uta Hagen

“Oyunculukta yeteneğin ne olduğu belki de en esnek tanımlamaların yapıldığı konulardan biri ; tanımlar sıralandığında adım adım çıkılacak bir başarı merdiveni  oluşturmayan; bir tabelası olmayan, uyanı uymayanı  işaretleyebileceğimiz. „4
                                                   - O.Gaillard

Oyunculukta yeteneğin bir dolu özelliğin birbirini tamamlamasıyla , birbirleriyle kesişmesiyle ya da birbirinin üzerine binmesiyle tanımlanabilen bir kavram olduğunu okuduğumda yetenek konusuna neden ilgi duyduğumu anladım .Çünkü yeteneği oluşturan özellikler ve tanımlar madde madde liste halinde dile dökülmesi zor, oyuncunun hayatı boyunca üzerinde çalışacağı ve geliştireceği geniş kavramlar. Oyunculuk günlük hayat tarzındaki davranışa en yakın sanat dalı gibi gözüktüğü için çoğu kişi oyunculuğun en kolay sanat dalı olduğunu  düşünür.“Herkesin oyunculuğa yeteneği vardır, nasılsa günlük hayatta nasıl davranıyorsak sahnede de öyle davranacağız „  şeklindeki düşünce tarzı oyunculuk sanatıyla ilgili  şanssız önyargılarından biri.

Bir kişi oyunculuğa yeteneği olup olmadığına kendisi karar veremiyorsa yapması gereken o konuda fikir danışacağı ya da yardım alacağı birini bulmaktır. Bu konuda çekinme göstermeye gerek yoktur. Çünkü eğitmenlerin görevi yön göstermektir. Sanatta kendinden sonra gelene destek çok önemli bir husustur.Bu destek bazen hemen bulunamayabilir.Ama aramaya devam etmek önemlidir.  Bazen yetenek  deneyerek ve çalışarak orataya çıkar. Bir atölye çalışması ya da buna benzer “çok iyi olma „ zorunluluğu olmayan bir çalışmaya katılmak kişinin kendini denemesi için güzel bir başlangıç olur. Daha sonra yine çeşitli görüşler alınarak, kişi ne yapması gerektiğine karar verebilir.

“Oyunculukta yetenek, yüksek duyarlılığın,kırılganlığın, hassas duyu mekanizmasının (görme,duyma,dokunma, koku ve tad alma ), capcanlı bir hayal  gücünün; gerçekle olan sağlam bağlantının; duyum ve yaşananları iletme isteğinin; oyuncunun görülme ve duyulma arzusunun karışımıdır. „
                                            -Uta Hagen

Yeteneğin olduğunun göstergesi olan bazı özellikler: ( bu özelliklerin tamamen olmasını beklemek yerine, zaman zaman belirdiklerini görmek yeterlidir, yukarıda da yazıldığı gibi oyuncu, bu özellikleri geliştirmek için ömür boyu uğraşır)

-    Kendini fiziksel,duygusal,düşünsel olarak bir başkasının yerine koyma isteği,
-    İnandırıcılık (Yapmacık olmayan oyunculuk tavrı)
-    Yönlendirme alabilecek beden (şişman ya da zayıf olmaktan farklı)
-    Beden zihin bütünlüğü (dürtülerin fiziksel ve vokal eyleme geçebilmesi)
-    Hayal gücü
-    Dikkatini o ana yoğunlaştırabilme ve iletişime geçebilme
-    Ritim duygusu
-    Genel olarak yönlendirme alabilme ve uygulama becerisi
-    Kişilik/ yorum
-    Şevk, ataklık, çeviklik
-    Çokyönlü duygusal, fiziksel, vokal anlatım olanağı

Yetenek sınavı sonunda verilen kabul ya da red cevabı adayın tüm yetenekleriyle, insanlığıyla, ya da kişiliğinin bütün özellikleriyle ilgili yapılan bir değerlendirmenin sonucu değildir. Kabul cevabı adayı sanatçı yapmaz, sadece o kurumda eğitim alırsa ilerleyebileceğine  işaret eder. Red cevabı adayın yapmak istediklerini gözden geçirmesi için bir şans olarak görülmelidir.

Tiyatro eğitimi icin adayları izlerken yapılan bazı değerlendirmeler:

Bu kişi görünüşü ve sunduğu çeşitli tavırlar dikkate alındığında hangi tür rolleri oynayabilir?
Bedensel avantajlari, kolayliklari, zorluklari neler?
Zorlukları aşması için ne kadar zaman gerekir?
Burada verilen eğitimle bu zorlukları aşabilecek mi?
Tiyatro alanında potansiyeli nedir ? ( Oyuncu, yönetmen, yazar, öğretmen)
Bu işi meslek olarak seçerse bu sanat dalını besleyebilir mi?
Bu sanat dalından para kazanma olasılığı olabilir mi?

SONUÇ

Köln Yüksek Okulu'nda bir şan hocası bana "bir konuya duyulan büyük sevginin altında genelde büyük yetenekler yatar" demişti. Bir konuya olan yoğun sevginin yetenekten kaynaklanıp kaynaklanmadığı tartışılır bir konu. Ama o konuya olan  sevginin zorluklara tahammül etme ve yeteneğin evrilmesindeki rolü çok büyük.
Kendisiyle barışık kişilerin arkasında onların yeteneklerini desteklemiş, onlara büyüme, gelişme, sevdikleri konuyu araştırma alanı sağlamış bir çevre olduğu kesin. Sanatçı için bu çevre aile, okul, ülkenin sağladığı imkanlar  ya da bir usta olabilir. Yeteneğin gelişmesi, doğuştan gelen Tanrı vergisi hediyelerin, doğru bilgi, destek, tecrübe ve inançla  evrilebilmesine bağlıdır. Yetkin bir sanatçının yeteneği o sanatçının çalışkanlığı, kişisel özelliklerinin yanında  Tanrı’nın soluğuyla birlikte pekçok eğitmenin ve ona destek verenlerin de soluğunu taşır. Aynı şekilde o yeteneğin gelişememesinin sebeplerinden bazıları kişinin kendinden olduğu kadar çevresinin de ondan esirgediği bilgi, doğru yönlendirme ve destekte yatar. Eğer sorun çevredeyse kişi bu çevreden ayrılarak kendine destek verecek başka bir çevreyi aramaya doğru yola çıkabilir.

Yetenek sanatçı olmak için gereken  malzemedir. Değişik sanat dalları için değişik kriterler bu malzemeyi oluşturur. Ancak bu malzeme bazen listeye net olarak dökülebilecek kavramlardan oluşmayabilir. Sanatı bilimden ayıran özelliklerden biri siyahla beyazın arasındaki renkleri ve henüz açıklanmamış olanı soyut olarak anlatma özgürlüğüdür. Yetenekten ve onun ne olduğundan bahsederken daha döngüsel, birbirinin içinden geçen , birbirini besleyen özellikler  bütününden bahsetmenin gerçeği daha iyi ifade edeceğini düşünüyorum. Yeteneği sabit, değişmez, katı şekilde tanımlamak yeteneğin sırlarına haksızlık olur.  Çünkü yetenek içinde bulunduğu çevrenin etkisiyle sinmiş ya da  saklanmış olabilir. Yeteneği hareketsiz değil, devingen ve yaşayan bir olgu olarak algılıyorum.Kapanan, açılan, büyüyen,daralan.Yeteneğin büyük ya da küçük olması kişinin ilerde nasıl bir sanatçı olacağına ve  ne kadar “başarılı„ olacağına doğrudan doğruya işaret eden bir gösterge değil. Yine de üstün yetenekli ya da normalin üzerinde yeteneği olan kişilerin doğru eğitim ve çalışmayla seçtikleri dalda  yetkin birer sanatçı olma ihtimalleri çok yüksektir. Yetenek ,çevreyle, imkanlarla,imkansızlıklarla,doğru eğitimle,yanlış eğitimle, bilgiyle, tecrübeyle, emekle, ahlakla, kültürle, cesaret, korku, kendine güven, güvensizlik ve diğer karakter özellikleriyle şekil alır. Konuya olan sevgi ve yeteneğini farkeden kişinin yapacağı ilk şey (her ne yaşta olursa olsun) bu yeteneği geliştirecek doğru bilgiye ulaşmanın yollarını aramaktır. Çünkü yetenekler, evrenin kişinin içinde sakladığı hazineleridir.




KAYNAKLAR:
1 www.painterskeys.com/auth_search.asp?name=Albert%20Einstein – (Çev. H.Selçuk)
2 The Craft of Poetry/Interviews from the New York Quarterly Packard, William (editor) 1974
3 Respect for Acting  s.14 , Uta Hagen w.Haskel Frankel,  McMillan Publishing Co., Inc, NY
4 Schauspielen,Handbuch der Schauspieler s.53, Henschel Verlag, Berlin 1991
ttp://www.hazalselcuk.net/

Not: Yazı bitmemiştir, devam edecek...İSMET ÇABUK


1 Kasım 2012 Perşembe

KARAKALEMİN VİRTİÖZÜ: DIEGO FAZİO


Bu fotoğrafın bir karakalem çalışması olduğuna inanamıyacaksınız ama 22 yaşındaki İtalyan Usta Ressam Diego Fazio tarafından nasıl yapıldığını aşağıda görebilirsiniz.
1İnanılmaz Karakalem Çalışması -Diego Fazio (6 Fotograf)
2İnanılmaz Karakalem Çalışması -Diego Fazio (6 Fotograf)

3İnanılmaz Karakalem Çalışması -Diego Fazio (6 Fotograf)

4İnanılmaz Karakalem Çalışması -Diego Fazio (6 Fotograf)

5İnanılmaz Karakalem Çalışması -Diego Fazio (6 Fotograf)

6İnanılmaz Karakalem Çalışması -Diego Fazio (6 Fotograf)